Japonya’nın prestijli Kyoto Üniversitesi’nde gerçekleştirilen çığır açıcı bir çalışma, bilim kurgu filmlerini gerçeğe dönüştürdü.
Araştırmacılar, fareler üzerinde uyguladıkları optogenetik teknikle, beyindeki anıları silmeyi başardı.
‘Men in Black’ filminin ikonik hafıza silme cihazını anımsatan bu yöntem, nöronlar arasındaki iletişimi hedef alarak anıların uzun süreli hafızaya yerleşmesini engelledi.
Uzmanlar, hem umut verici hem de etik açıdan tartışmalı bu gelişmeyi değerlendirdi.
Farelerde Kyoto Üniversitesi’nden Prof. Dr. Akihiro Yamanaka liderliğindeki ekip, farelerin beynine floresan işaretli bir protein taşıyan adenovirüs enjekte etti. Bu protein, optogenetik teknikle ışıkla uyarıldığında oksijen salınımı yaparak nöronlar arasındaki bağlantıyı bozdu. Özellikle kısa süreli hafızadan uzun süreli hafızaya geçişte kritik bir rol oynayan “kofilin” adlı protein hedef alındı.
Fareler, öğrendikleri bir görevi uyanıkken ve uyku sırasında iki kez ışığa maruz bırakıldığında, bu görevle ilgili anılarını tamamen unuttu.
Deney, Nature Neuroscience dergisinde yayımlanan makalede detaylı bir şekilde açıklandı.
Yamanaka, “Bu yöntem, anıların beyne kazınma sürecini kesintiye uğratıyor. Hafıza oluşumunun kritik anında müdahale ederek, anıların kalıcı olmasını engelliyoruz” dedi.
Araştırmacılar, bu teknolojinin Alzheimer, şizofreni ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi nörolojik ve psikiyatrik hastalıkların tedavisinde devrim oluşturabileceğini düşünüyor. Ancak, yöntemin insanlara uygulanması için uzun bir yol var.
ULUSLARARASI UZMANLARDAN GÖRÜŞLER
ABD’deki Stanford Üniversitesi’nden nörolog Prof. Dr. Robert Sapolsky, bu çalışmayı “sinirbilimde bir dönüm noktası” olarak nitelendirdi. Sapolsky, “Hafıza manipülasyonu, özellikle travmatik anıların tedavisinde büyük bir potansiyel taşıyor. Ancak, bu teknolojinin etik sınırlarını belirlemek, bilimsel ilerlemeden daha kritik olabilir” dedi.
Benzer şekilde, İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nden nörobilimci Dr. Hannah Critchlow, “Bu tür teknolojiler, insan kimliğini ve özgür iradeyi sorgulatan bir alan açıyor. Hangi anıların silineceğine kim karar verecek?” Sorusunu yöneltti.
Avustralya’daki Melbourne Üniversitesi’nden Prof. Dr. Anthony Hannan ise çalışmanın teknik başarısına dikkat çekti:
“Optogenetik, nöronları hassas bir şekilde kontrol etme yeteneği sunuyor. Farelerdeki bu başarı, insan beyninin karmaşık yapısında da uygulanabilirse, TSSB gibi durumlar için umut verici bir tedavi yöntemi olabilir.”
İNSANLAR İÇİN UYGULANABİLİR Mİ?
Araştırmacılar, yöntemin insan beynine uygulanmasının şimdilik uzak bir hedef olduğunu vurguladı.
İnsan beyni, fare beyninden çok daha karmaşık bir yapıya sahip ve optogenetik müdahaleler için genetik modifikasyon gerekebilir, ki bu da etik ve güvenlik tartışmalarını beraberinde getirdi.
Kyoto Üniversitesi’nden Dr. Yamanaka, “İnsan denemelerine geçmeden önce, bu yöntemin uzun vadeli etkilerini ve olası yan etkilerini detaylı bir şekilde incelememiz gerekiyor” dedi.
ETİK TARTIŞMALAR VE GELECEK PERSPEKTİFLERİ
Hafıza silme teknolojisi, bilim dünyasında heyecan oluştururken, etik tartışmaları da alevlendirdi.
Hangi anıların silineceği, bu işlemin kim tarafından yapılacağı ve bireyin rızasının nasıl alınacağı gibi sorular, teknolojinin insanlara uygulanmasının önündeki en büyük engellerden.
Prof. Sapolsky, “Hafıza, kimliğimizin temel taşıdır. Onu manipüle etmek, bireyin özünü değiştirmek anlamına gelebilir” uyarısında bulundu.
Bununla birlikte, TSSB gibi travmatik anıların yol açtığı psikolojik yükleri hafifletmek için bu teknolojinin umut verici olduğu da yadsınamadığının altı çizildi.
Örneğin, ABD’li bilim insanları, farelerde genetik manipülasyonla travmatik anıları silmeyi başarmıştı, bu da Japon araştırmacıların çalışmasının bir devamı niteliğinde.
GELECEĞE DAİR UMUT VE ENDİŞE
Kyoto Üniversitesi’nin bu çalışması, sinirbilimde yeni bir çağın kapısını araladı. ‘Men in Black’ filminin kurgusal dünyasından ilham alan bu teknoloji, bilim insanlarının anıların nasıl oluştuğunu ve manipüle edilebileceğini anlamasını sağladı.
Uzmanlar, bu tür teknolojilerin kötüye kullanılma riskine karşı dikkatli olunması gerektiğini vurguladı.
Dr. Critchlow, “Bilim, insanlığa hizmet etmeli, ancak bu tür güçlerin yanlış ellere geçmesi, distopik bir geleceği tetikleyebilir” dedi.
Hafıza silme teknolojisi, bilim kurgudan gerçeğe uzanan bir yolculuğun ilk adımlarını temsil etti.
İnsan beyninin sırlarını çözmek için atılan bu cesur adım, hem umut hem de endişe uyandırdı.
Gelecekte, belki de bir ışık flaşıyla istenmeyen anılar silinebilecek; ancak bu teknolojinin insanlık için ne anlama geleceği, bilim insanlarının ve toplumun ortak sorumluluğu olacak.